Beylikdüzü’nde Alışverişin Tatlı Bela Hâli – Hangi Mağaza, Hangi Saat, Hangi Sinir Krizi?
Beylikdüzü’nde yaşamak gerçekten ayrıcalıklı bir şey ama gelin görün ki alışveriş meselesi bazen insana saç baş yoldurabiliyor. Özellikle benim gibi parfümlerden kahve çekirdeklerine kadar uzanan geniş bir “olmazsa olmazlar” listen varsa, her Beylikdüzü turu küçük çaplı bir maceraya dönüşüyor. Güneş gözlüğü takıp, omzuma çantamı atır atmaz, yola çıkıyorum. Ama bu yolculuklarda başıma gelenlerin haddi hesabı yok! Gelin birlikte keyifli bir alışveriş turuna çıkalım ve siz de kahkahaya ortak olun. Aman ha, çayınızı ya da kahvenizi alın. Çünkü bazı bölümlerde içeceğinizi fırlatabilirsiniz!
Hadi Beylikdüzü’nde Bir Gün Geçelim!
Efendim, Beylikdüzü’ne taşınmadan önce diyorlardı ki “Her şey çok kolay, her şey çok düzenli…” İnanmayın. İşin aslı şu ki, Beylikdüzü’nde alışveriş yapacaksanız, sinirlerinizi de güçlendireceksiniz. Çünkü burada mağazalar arasında mekik dokurken 10.000 adımı görürsünüz; pandemiden beri giyilmeyen skinny jean’ler kadar sıkış tepiş olur, ama sonunda bir mağazada kafanıza göre bir şey bulunca, kendinizi şanslı hissettiğiniz bir gündesinizdir. Ancak ne mi yaşanır? Hadi bölümlere ayıralım.
1. Otoparkta Mahşer Günü
Sabahın erken saatinde “Bugün erken çıkıp sakin sakin alışveriş yapayım,” diye plan yaparsınız. Ama otoparka vardığınızda gözünüze ilk çarpan şey çölde su arayışı yapan bedeviler gibi park yeri arayan bir kalabalık! Beylikdüzü’nün herhangi bir alışveriş merkezi otoparkında, bir aracın geri geri çıktığını gördüğünüzde yarış arabası pilotu gibi refleks göstermek gerek. Korna sesleri, can havliyle birine yol vermeyi unutanlar ve türlü “Abi sağdan geliyodum yaaa!” nidaları arasında park yeri bulursunuz. Ama unutmayın, bu bir başlangıç…
2. Hangisi İndirimde? (Ve Hangisi Gerçekten İndirim?)
Marketlerdeki “yalancı indirim tabelası” kültürüne Beylikdüzü’nde her gün karşılaşırsınız. Hele ki benim gibi indirim konusunda Sherlock Holmes gibi hassassanız, işiniz bitmez. Diyelim ki reyonda %50 indirim yazıyor ama kasada fiyat, ay sonu elektrik faturası gibi karmaşıklaştırılmış. O an bileti yemek üzeresiniz. Bayadır yanında sıra beklediğiniz teyze kafasını omuzunuza dayayıp “Kızım bak şu ıspanak indirimli diyor da ben fiyatları anlayamadım, bi de sen bak,” der. Şikâyet etseniz ayıp, etmeyip çıldırsanız yine kabahat sizin…
3. Parfüm Mağazasında Hayatta Kalma Dersleri
Klasik ve zamansız bir an… Bir parfüm mağazasına adım attınız. Daha girişte “hoş geldin bakalım, burnumla en ağır savaşı vereceğim” diyorsunuz. Öyle ki görevli hanımefendi gelir, size 8 tütsü çubuğunu üst üste koklatır. İlk üç koklamada gayet centilmen ve neşelisiniz. Ama ikinci şişeyi burnuna tutarken içinizden bağıran “Bir dur, yeter! Ben kayboldum kokular arasında!” isteği kontrolden çıkabilir. Hele yanlış bir şey doğrultmuşsa? Koku kafanızda kalır, eve dönünce “yanlış kokuyu mu aldım?” diye saatlerce düşünürsünüz.
4. Duty-Free’den Farkı Yok Diyen Kahve Uygulamaları
Bir şey itiraf edeyim. Ben kahve içmeden alışverişe asla çıkmam. Beylikdüzü’ndeki bazı ufak kafeteryaları açmışlar, kahveyi uzattıktan sonra iç tasarımı müze gibi yerler! “Attığınız kahve çekirdeği Brezilya çifliklerinden, özel hasat,” diyorlar. Ama sorun çıkıyor çünkü bardağı elime alır almaz kendimi mini fotoğrafçı gibi hissediyorum. Hep aynı döngü! Ancak bazen kahveyi elime almadan pos cihazıyla olan teknik sorunlar, ödeme anında dram yaratıyor. Sahne şu; “Bu elimizde kahvenin bir başka versiyonu var, isterseniz bir daha deneyelim!” E ana hedef sıcak kahve, ama olsun…